Ah İsmail Ah

İlk oyuncağımdın, avuçlarımda hoplatırdım.
Ağlatıncaya kadar sıkardım tombul yanaklarını, rahmetli deden “severken öldüreceksin bu çocuğu” derdi.
Kuzenlerinle seni güreşe tuttururdum. Çığlık çığlığa boğuşurdunuz.
Ben neredeysem sen oradaydın. Amcalar baba yarısı deyimine inanmıyorum. Bazen amcalar babadan öte oluyormuş…
Hep yanımdaydın. En ufak sıkıtımda ya telefonda sesini ya evimin bahçesinde arabanı görürdüm.
Hiç üzmedin, ‘’İsmail’in amcayım’’ dediğim her ortamda. Saygılı gözlerle “çok çok iyi, çok mükemmel bir çocuk’’ denirdi.
Hep gurur duydum, hep yanımda olsun istedim.
İşte o mükemmel çocuk; 5 Mayıs sabahı ansızın gidiverdi.
Ne bir haber verdi…
Nede helalleşmeye fırsat.
Oysa sırada ben vardım, babanın, amcalarının sırasını kaptın.
Doğru hep bir acelen vardı, kardeşlerin, amcaların sevdiklerin için koşuşturup dururdun.
Ah İsmail ah…
Bu dünyada hep bir misafir gibi yaşadın. Biz farkında değildik,
Gencecik yaşta ne mal ne mülk hırsın vardı. Aceleyle heybene iyilik eklemekle meşguldün.
5 Mayıs sabahı…
Bütün kelimeler anlamını yitirdi.
Sadece ‘keşkelerim’ çoğaldı.
Keşke daha çok zaman geçirseydik. Birkaç Diyarbakır turu daha yapsaydık mesela….
Keşke ertelemeseydik onca şeyi.
Keşke senin yokluğunu anlatabilen bir tek cümle kurabilseydim.
Ah İsmail ah…
Yağmur İkra’nın en en sevdiği amcası.